19/4/2008 - güzel yazılar
öğrendim
Hayatim da ilk önce SEVMEYİ öğrendim,çünkü sevdikçe kendimi hissettiğimi öğrendim. AFFETMENİN ne olduğunu anladım ve affetmenin aslında yeni insanlar kazandırdığını gördüm..
Bir gün geçmişime baktım da PİŞMANLIĞIMDAN üzülmediğimi gördüm,bunları ben yaşadım çünkü....
Birisini HATIRLAMANIN aslında ufak bir telefon görüşmesi kadar basit olduğunu biliyorum artık!
Aslında BANA DEĞER VEREN İNSANLARIN çok yakınımda fakat gözlerimin hep uzaklarda olduğunu anladım..
Birisini kırdıktan sonra ÖZÜR DİLEMENİN aslında beni ben yaptığını anladım.
SEN BENİM İÇİN ÖNEMLİSİN kelimesinin verilecek en büyük hediye olduğunu buldum.
Bir yerden sonra KELİMELERİN mana ifade etmediğini biliyorum.
Sahilde yürür ve düşünürken birinin de beni DÜŞÜNDÜĞÜ duygusu beni sevindiriyor.
MUTLU OLMANIN aslında bir kedinin güzel bir anini yakalamak kadar basit olduğunu anladım.
KAÇIRDIĞIM FIRSATLARIN aslında bana yeni fırsatlar yarattığını gördüm.
Yıldızların benim için parladığını görmeyen gözlerim,gün geldi HAYATIMDAN YILDIZLARIN gömüldüğü maziyi unutması gerektiğini anladım!
GÖZLERİN kelimelerden daha önemli olduğunu ve yalan söylemediklerini biliyorum.
Hayatımda YANIMDA GÖRMEK istediklerimi yanımda göreceğim çünkü onların bana değer verdiklerini biliyorum.
TELEFONUN 160 karakterine üzüntünün,mutluluğun,yıkıntının sığdığını gördüm. YASAMIN YASAMAYA DEĞER OLDUĞUNU VE İSTERSEM MUTLU OLACAĞIMI ÖĞRENDİM...
yolcu
Anne rahmine düsen ikiz kardeşler önceleri her şeyden habersizmiş.Haftalar birbirini izledikçe onlar da gelişmişler. Elleri, ayakları, iç organları oluşmaya başlamış. Bu arada, etraflarında olup biteni fark etmeye başlamışlar. Bulundukları rahat, güvenli yeri tanıdıkça mutlulukları artmış. Birbirlerine hep ayni şeyi söylüyorlarmış:
"Anne rahmine düşmemiz, burada yaşamamız ne harika değil mi? Hayat ne güzel şey be kardeşim!" Büyüdükçe, içinde yaşadıkları dünyayı keşfe koyulmuşlar. Öyle ya,hayatin kaynağı neymiş? İşte bunu araştırırken, karşılarına anneleriyle onları birbirine bağlayan kordon çıkmış. Bu kordon sayesinde, hiçbir zahmet çekmeden, güven içinde beslenip büyütüldüklerini tespit etmişler.
"Annemizin şefkati ne kadar büyük! Bize bu kordonla ihtiyacımız olan her şeyi gönderiyor." Artık aylar birbiri ardınca geçiyor, ikizler hızla büyüyor, diğer bir deyişle "yolun sonuna yaklaşıyormuş. Bu değişiklikleri hayretle gözlemlerken, bir gün gelip bu güzelim dünyayı terk edeceklerinin işaretlerini almaya başlamışlar. Dokuzuncu aya yaklaştıklarında, bu işaretleri daha kuvvetli hissetmeye başlamışlar. Durumdan telaşlanan ikizlerden birisi diğerine sormuş:
"Neler oluyor? Bütün bunların anlamı nedir" Öteki daha sakin ve akli basındaymış. Üstelik, bulundukları bu dünya çoğu zaman ona yetmiyor; duyguları daha geniş bir âlemi arzuluyormuş. O cevap vermiş:
"Bütün bunlar, bu dünyada daha fazla kalamayacağız anlamına geliyor." Ve eklemiş: "Buradaki hayatimizin sonuna yaklaşıyoruz." "Ama ben gitmek istemiyorum" diye haykırmış kardeşi. "Hep burada kalmak istiyorum." "Elimizden gelen bir şey yok. Hem, belki doğumdan sonra hayat vardır." "Bize hayat veren o kordon kesildikten sonra bu nasıl mümkün olabilir ki?" diye cevaplamış öteki.
"Bize hayat veren kordon kesilirse nasıl hayatta kalabiliriz, söyler misin bana? Hem, bak bizden önce başkaları da buraya gelmiş ve sonra da gitmişler. Hiçbirisi geri gelmemiş ki bize doğumdan sonra hayat olduğunu söylesin. Hayır, bu her şeyin sonu olacak." Bütün bunları söyledikten sonra eklemiş:
"Hem, belki de anne diye bir şey de yok!" "Olmak zorunda" diye itiraz etmiş kardeşi. "Buraya başka türlü nasıl gelmiş olabiliriz, nasıl hayatta kalabiliriz ki?" "Sen hiç ananeni gördün mü?" diye üstelemiş öteki. "O belki de sadece zihinlerimizde var. Bir annemiz olduğu düşüncesi bizi rahatlattığı için onu belki de biz uydurduk." Böylece, anne rahmindeki son günleri derin sorgulamalar ve tartışmalarla geçmiş. Sonunda doğum ani gelmiş çatmış. İkizler dünyalarını terlettiklerinde gözlerini başka bir dünyaya açmışlar ve sevinçten ağlamaya başlamışlar. Çünkü gördükleri manzara hayallerinin bile ötesindeymiş.
(Anthony de Mello'dan)
giysiler
Bir gün Güzellik ve Çirkinlik bir deniz kıyısında karşılaştılar. Ve dediler, '' Hadi, denize girelim'' Ve giysilerini çıkartıp sularda yüzdüler. Ve bir süre sonra, çirkinlik kıyıya dönüp Güzelliğin giysilerine büründü ve yoluna gitti. Ve Güzellik de denizden çıktı; ve kendi giysilerini bulamadı; ama çıplak olmak utandırıyordu onu; çaresiz Çirkinliğin giysilerine büründü. Ve yoluna devam etti Güzellik. O gün bügündür erkekler ve kadınlar onları birbirine karıstırır. Ancak içlerinden Güzelliğin yüzünü önceden görmüş kimileri vardır ki, giysilerine bakmaksızın tanırlar onu. Ve yine Çirkinliğin yüzünü bilen kimileri vardir ki, giysi onu gözlerinden gizleyemez
mutluluğun tanımı
Büyük bir kedi, kuyruğuyla oynayan küçük bir kediye sormus:
"Neden kuyruğunu kovalıyorsun?"
Yavru kedi yanıt vermiş:
"Bir kedi için en güzel şeyin mutluluk, mutluluğun da kuyruğum olduğunu öğrendim. Bu nedenle onu kovalıyorum, yakaladıgımda mutluluğa kavuşacagım."
Bunun üzerine yaşlı kedi şöyle demiş:
"Gençken ben de mutluluğun kuyruğum olduğuna karar vermiştim. Ama şunu farkettim; ne zaman onu kovalasam benden uzaklaşıyor, ne zaman kendi yoluma gitsem hep peşimden geliyor."
bunları lütfen okuyun ve bunların her birinden ders çıkarın gerçektende çok güzel yazılar bunların hepsini okudum hiç bir blogcudan almadım
|